Benim hikayem 20 yaşındaki trans erkek evladım hakkında. Doğumuyla bana çok büyük mutluluk veren, varlığıyla mutluluk vermeye devam eden çocuğum, kız olarak dünyaya geldi. Kendimi bildim bileli en çok arzu ettiğim şey anne olmaktı. Benim için en kıymetli şey buydu. İlk kızım dünyaya geldi, dileğim gerçek oldu. Bir kızım daha olsun, benim yokluğumda birbirlerine can yoldaşı olsunlar istedim. O dileğim de oldu.
Büyük kızım sürekli karşı cinsin oyuncaklarıyla oynadığı için üç buçuk yaşına geldiğinde onu bir uzmana götürmüştüm. Bana “Çocuğunuzun bir şeyi yok, gayet sağlıklı, siz kendinize bakın” demişti. Sonra ortaokulda giyim tarzıyla ilgili sorunlar yaşadım. Elbise giydiremiyordum. Hep pantolon giyiyordu. Hatta ilkokul mezuniyet gecesinin en güzel kızı seçildiğinde hüngür hüngür ağlamıştı. Neyse, ortaokulda yeniden bir uzmana götürdüm “Çocuğunuz son derece sağlıklı, ‘siz’ bir uzmana görünün” dedi. “Eyvallah” dedim. Lisede tekrar götürdüm, yine böyle söyledi. Anne olarak, çocuğumda bir kusur olacağına, varsın bende olsun diye düşünüyorsunuz. Diyorsunuz ki “Çocuğum sağlıklı olsun da, ben bir şekilde hallederim”.
Çocuğum internet üzerinden bilinçlenip, trans birey olduğunu anladığında ve bunun da bir çözümü olduğunu fark ettiğinde lise son sınıftaydı. Bize de konuyu o zaman duyurdu. O zamanlar onsuz danıştığım uzmanlar “Dinlemeyin, henüz çok erken. Hevestir, ergenlik kaynaklıdır, geçer” dediler. Bu da benim işime geldi, “Tamam” dedim. Oysa çocuğum daha önce de ipuçları vermişti. Şöyle ki, bilgisayarı bozulmuştu, format atıldığında bilgi işlemci arkadaşımdan öğrendim ki, çocuğum sosyal medyada kendini erkek olarak tanıtıyormuş. O zaman da çok kaygı duymuştum ama bu bilgiye onun kontrolü dışında ulaştığım için haklarına tecavüz olacağını düşünüp ona sormamıştım.
Lise sonda bu konuyu bize açtığında ilk hissettiğimiz şey suçluluk duygusu oldu. “Nerede hata yaptık, yetiştirirken bir yerde hata yapmış olmalıyız” diye düşündük. 15 aylıkken babasından ayrılmıştım, ayrılmamam mı gerekirdi? Çalışırken onunla yeterince ilgilenememiş olabilir miydim? Ben babamı beş buçuk yaşımdayken kaybetmiştim. En büyük travmamdır; her yıl okul açıldığında ilk hafta derse giren tüm öğretmenler, onları neden ilgilendiriyorsa, ilkokul, ortaokul, hatta lisede bile, “Babanızın mesleği ne?” diye sorardı. Kime ne? Benim eğitim hayatımla babamın mesleğinin ne ilgisi var? Benim için “Babam yok” demek korkunç bir olaydı. Okul açılış dönemlerinden bu yüzden nefret ederdim. Bu soru bana kendimi hayata yenik başlamışım gibi hissettiriyordu.
Bu nedenle “Ben babasız büyüdüm, çocuğumun babasından da o 15 aylıkken ayrıldım, kesin bu yüzden böyle oldu” diye düşündüm. Onu babasız bırakmamak için yeniden evlenmiştim. Baba şefkati aradığım için kendimden büyük biriydi ama yine olmamıştı. Neyse, çocuğumun bana açıldığı dönem hakikaten çok korkunç geçti. Kendimi kimseyi yargılamayan, ayrımcılık yapmayan, empati kurabilen biri olarak görüyordum ama ben öyle zannediyormuşum. Çocuğum bana böyle bir konuyla geldiğinde çok yadırgadım, “Nasıl olur” dedim “Saçmalık bu” dedim, onunla mücadele ettim. Bir sürü saçma sapan davranışlarda bulundum. Tabii bunları şu an baktığım yerden görüyorum ama o gün bulunduğum noktada paçalarım tutuşmuştu, dünya başıma yıkılmıştı. Uykusuz, gözyaşları içinde çok geceler geçirdim. Ağlamaktan şişen gözlerimi makyajla kapatarak işe gittim fakat gördüm ki çocuğumun olmazsa olmazıydı bu. O duruşundan hiç taviz vermedi. Başka türlü olamayacağını bu süreçte bana öğretti.
Üniversite hayatına başlamadan hemen önce onun desteğe ihtiyacı olduğunu gördüm ve bu konunun uzmanı olduğunu öğrenebildiğim kişilere ulaştım. Önce bir psikologla görüştüm, bana “Böyle bir şey için çok erken, 25 yaşına kadar takip edeceğiz” dedi. Bu çok uzun bir süreydi. Çocuğum şimdi 20 yaşında ve ben 2 yıl öncesinden söz ediyorum. Bu yılları bekleyerek geçirmek gibi bir lüksümüz yoktu. Psikolog hanımefendinin söylediğini yapsaydık ben çocuğumu kaybederdim. Zaten bana açılmadan önceki süreçte, çocuğum beni üzmemek için o bedende erkek hislerini hapsetmişti.
Psikologdan bir çözüm alamayacağımızı fark ettikten sonra çok değer verdiğimiz ve pek çok ailenin hayatına dokunmuş, hepimize büyük fayda sağlamış olan Koray Hoca’yla* tanıştık. Kendisi çocuğumu adeta uçurumun kıyısından kurtardı. Bilincimin yükselmesinde en önemli kişi o olmuştur. Oğlum onun ismini duymuştu. İki yıl önce onunla görüşmeye başladık. Bize zaman ayırdı, emek verdi. Ben de bu süreçte bunun çocuğumun varoluşu olduğunu, başka türlüsünün olamayacağını görebildim. O zamana kadar çevremde bana çok yakın olan insanlar buna “Şımarıklık”, “Ergenlik dönemi hevesi, geçecek” dedi. “Sapkınlık” diyenler bile oldu. Tabii insan evladına böyle şeyler konduramıyor. Artık bu söylenenlerin hiçbirinin doğru olmadığını biliyorum.
Zor günler atlatıldı ve sürecimiz geçen yaz başladı. İlişkimiz şimdi çok daha iyi. Çocuğum kendini bastırdığı için, onunla güzel geçmesi gereken yıllarımızı harp içinde geçirmişim. Neden odasına kapanıyor, neden benimle paylaşmıyor, neden iyi bir anne olamıyorum, neden sıcak bir ilişkimiz yok diye çok düşünüyordum ama şimdi anlıyorum ki çocuğum bana fark ettirmeden içinde bunun mücadelesini veriyormuş. Şimdi ilişkimiz her geçen gün iyiye gidiyor ve kız kardeşi ona fevkalade destek oluyor. Benim gösteremediğim olgunluğu, konuyu ilk duyduğu andan itibaren o gösterdi. Çocuklarım mutluysa, ben de mutluyum.
Toplumun bu durumdaki bireylere acımasızlığı başlarda beni çok korkutmuştu. “Çocuğum nelerle karşılaşacak, ona nasıl bakılacak” diyordum. Sonra düşündüm, ben de bu toplumun bir parçasıyım, kendim değişmeden hiçbir şey başaramam. Başı seccadeden kalkmayan çok sevdiğim bir teyzem vardı. Bizim durumumuzu bilmiyordu, trans bireylerle ilgili olarak “Bana verecekler, hepsini idam ederim, asarım” demişti. Toplumda çok farklı noktalardan bakan böyle pek çok insan var, onları suçlamıyorum. Görüyorum ki bu konu tecrübe etmeden anlaşılamıyormuş. Umarım sizler de bu konulara kafa yorar ve başka türlü olamayacağını görürsünüz.
Tahmin edebileceğiniz gibi bir zamanlar ben de trans bireyler konusunda çok bilgili değildim. Ben artık biliyorum ve bu bilgimi paylaşabileceğim herkesle paylaşmak istiyorum. Bu serüvene yeni başlamış ailelere destek olmak istiyorum. Bu yolda elimden gelen her şeyi yapmaya çalışacağım. Hikayemizi de bu nedenle anlatıyorum. Bu çocuklar hepimizin. Artık kesinlikle ve net olarak görüyorum ki bu bireyler çok cesurlar. Kendilerini oldukları gibi kabul ettirmek için büyük çaba veriyorlar. Dürüstler, -mış gibi yapmıyorlar. Bu toplumda kendini bastıran, yargılardan korkup kendilerini ifade etmeyen çok insan var çünkü biz hoşgörülü bir toplum değiliz.
Ben artık kendimi koşulsuz sevgiyi daha evrensel kılabilmek için çaba sarf eden bir birey olarak görüyorum. Bu konudan yola çıkarak bütün farklılıklara güzel gözlerle, hoşgörüyle bakabilmek, empati kurabilmek ve empati duygusunu kuramayanlara da bunu hatırlatmak gayesini taşıyorum. Gökkuşağı Aile Grubu’na katılmadan önce bana bu, sadece benim başıma gelmiş bir olay gibi geliyordu. Koray Hocamız beni bir anneye yönlendirmişti, onunla yaptığım telefon konuşmalarında ne çok ağlamıştım. İlk toplantıda pek çok aile gibi ben de ağlamaktan konuşamamış, durumumu anlatamamıştım. Bugün geldiğim noktada artık konuyu ve bunun değiştirilemez bir durum olduğunu biliyorum. Bir şeyin değiştirilemez olduğunu bildiğiniz zaman teslimiyet duygunuz ön plana çıkıyor. Teslimiyette mucizeler olduğuna inanılır ya… O zaman kolaylaşıyor çünkü bakıyorsunuz ki çocuğunuzla benzer davranışları sergileyen başka çocuklarımız da var. Sadece benim çocuğum değilmiş, sadece ben değilmişim. Bu nedenle aile grubunun içinde olmak kesinlikle çok güzel, çok faydalı. Yeni gelen ailelere sevgiyle, şefkatle bakıyoruz ve ilk geldiğimizde yaşadıklarımızı onlarda izliyoruz, “Geçecek” diyoruz. Geçiyor. Her şeye alışılıyor.
*Doç. Dr. Koray Başar, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı